Şu insanoğluna bakıyorum da, varlığı, insanlığı, boyu, posu, var olma nedeni; kısaca şu yalan dünyaya geliş nedenini, kendi iradesi dışında Yüce Rabbim’izin çizdiği istikamet doğrultusunda olduğunu unuturcasına ahretlerini unutup, bir oyun ve eğlenceden ibaret olan şu yalan dünyaya tapar bir halde hareket etmektedirler.
“Bu dünya hayatı bir eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise işte asıl hayat odur. Keşke bilselerdi.” (ankebüt, 64. Ayet)
Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?” (En’âm,32. Ayet)
Özellikle siyasete girenlerin, kendi çıkarları uğruna; siyaseti, dini, bürokrasiyi kullanmakta hiçbir sakınca görmediklerini görüyoruz. İstisnalar hariç; siyasetle uğraşanların Allah rızası için bir dertleri olmadığı alenen sırıtmaktadır. Bu günün bir de yarının olacağını hesap etme gereği duymadan, mal, mülk, makam, para, cazibe, kadın v.s. peşinde koşmaktan yorulmamakta ve utanmamaktadırlar.
En basit bir deyim ile siyasete girenler: “ Allah rızası için hizmet etme aşkı ile” siyasete girdiklerini iddia ederler. Ama icraatlarına gelince, bu “Allah Rızası” sözlerinden bir tane eser bulamazsınız. Herkes kendine yontma peşinde koşmaktadır.
Allah rızası için yaptıklarını söyledikleri siyasetlerinde, ellerinden geldiği ve yetkileri olduğu halde Allah rızası için çıkarları olmadıkça, bir garibana, mağdur insana, zulme uğramış bir Müslüman’a asla yardımcı olmazlar. Çünkü yardımcı oluyor görünürken, “acaba ben bu yardım etme durumunda çıkarım ne olur, getiri ve götürü ne olur” diye düşünürler. Hay sizin böyle siyasetinizin içine tüküreyim.
Bu gün Haymana’nın geri kalmasındaki en büyük neden siyasetçilerdir. 2 defa, 3 defa veya bir defa belediye başkanı seçilenler olsun, siyasette ilçe yönetiminde olanlar olsun; önce kendi çıkarlarını düşünmüşler sonra da eh ayıp olmasın biraz da Haymana için çalışıyor görünelim hesabı ile hareket etmişlerdir.
Kendi menfaatleri için sana yaklaşmakta bir sakınca görmezler. Ama menfaatlerine bir faydası yoksa senden uzak durmaya ve sana yakın olmalarından ötürü kendilerine bir laf veya kınama gelmesinden çekinirler. Allah’tan korkmazlar ama menfaatlerinin kesiştiği kişilerden korkarlar.
Kendi çıkarları için sana yardımcı oluyormuş görüntüsü verip, seni kullanmaya kalkarlar. Ama sana işleri düşmüyorsa, selam dahi vermezler. Ellerinde imkân olduğu halde, bu imkânı “ne olur ne olmaz, elimdeki kredimi tüketmeyeyim, ileride bu krediyi kendime lazım olur” çiğ düşüncesindedirler. Hâlbuki şahsım, hiçbir zaman bu tür sığ düşüncede bulunmadı. Beş para etmez bir Haymanalı için gidip başımdaki en büyük bürokratla kavga dahi etmişimdir.
Hangi Haymanalı olursa olsun, ister siyasetçi, ister bürokrat, ister iş adamları olsun, Haymanalı ise aralarında ayrım yapmadan herkese kapım açıktır. En uzak durduğum Haymanalı ile dahi uzaktan da olsa en azından bir selamlaşmam vardır. Diyelim ki daha önce siyaset yapmış bir Haymanalı hemşehrim ile karşılaşıyoruz ve çay sohbeti yapıyoruz. Canı istiyor seninle resim çekiniyor. Ben şimdi bu hemşerime “benimle resim çekinme, filan feşmekân Haymanalılar görürler küserler” diye adamı kırarsam, o zaman ben çiğ bir insan olarak hareket etmişim demektir. Merhum Mehmet Akif Ersoy’un “Zulmü Alkışlayamam” şiirinde söylediği “Gelenin Hatırı İçin Gidene Sövemem” mısrasındaki sözlere uygun hareket ederim.
“Kaybeden insan bana lazım değil, kazanan insan lazım” menfaatperestliğini hiçbir zaman yapmadım. Neymiş efendim, belki onun rakibi bürokraside sana yardımcı olur düşüncesi sakat, zavallı ve biçare düşüncelerdir. Bana yardımcı olacak adam, zamanında Türkiye’de en üst seviyede siyaset yapan meşhur bir siyasetçi ile yedikleri içtikleri ayrı gitmediği halde, aynı şimdi olduğu gibi kulaktan duyma sözlerle (tarafıma yapılan iftiralarla) hakkımda hüküm verenler ve iftira edenlerin yaptığı gibi, kulaktan duyma sözlerle bana uzak durmuş ve bana yardımcı olmamış iken, şimdi mi yardımcı olacaktır. Buna kargalar dahi güler.
“Rum çocuğu mu, Yahudi çocuğu mu” deyimi ile tabir edeceğimiz, Müslüman’a zulüm eden bürokrasideki çapsız insanlara karşı hangi babayiğit Haymanalı siyasetçi veya siyasetçiler ile sıkı fıkı olanlar seslerini çıkardı da dilsiz şeytan olmaktan kurtuldular. Hele bazı küçük çapta(meclis üyeliği gibi) siyaset yapan sözde Müslüman kılıklı münafık tipler var ki, yüzüne güler Yusuf abi, Yusuf abi derler, ama kapalı kapılar ardında, utanmadan yüzsüz bir şekilde seni haksız bir şekilde eleştirirler. Şimdi adını ve söylediklerini buraya yazmam etik olmaz diye yazmıyorum. Demek ki hiçbir menfaat ve gelecek tasası yaşamadan hemşerileri için fedakârlık yapmak; sadece bana ve iyi niyetli olup ellerinde imkân olmayan bazı Haymanalılara aitmiş.
Bu nedenle, bundan böyle, Haymana’ya hizmet yapmak için siyasete gireceğim diyecek insanların sözlerine inanmayacağımı, güven duymayacağımı, herkesin bilmesini isterim.
Ama unutulmasın ki bu işin bir de yarını vardır. Adaylık bazında hiç siyaseti düşünmedim. Ama bu durum, ileride gerek belediye başkanlığı gerek başka siyasi adımlarınızda Haymana’da istediğiniz gibi at oynatacağınız, hareket edeceğiniz anlamı taşımasın. Günü gelince nasıl bir güçle karşılaşacağınızı kendiniz dahi tahmin etmeyeceksiniz.
Her ne kadar Kur’an ayeti bu konu ile az da olsa bir durum arz etmese de mana olarak bu ayeti yazıyorum: “Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna; haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” (Şuara Süresi 227.Ayet). Yani burada hangi akibete uğrayacaklarını günü gelince göreceklerdir demektir. Siz de günü gelince hangi akibete uğrayacağınızı göreceksiniz.